Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

az miktar para

  • 1 peu

    1 az [az]
    2 peu à peu yavaş yavaş
    3 az miktar
    4 petit nombre az insan

    Peu le savent. — Bunu az insan bilir.

    a biraz ['biɾaz]
    b hafif [ha'fif]

    Il pleut un petit peu. — Hafif yağmur yağıyor.

    6 à peu près aşağı yukarı
    7 de peu az farkla
    8 depuis peu az süre önce

    Dictionnaire Français-Turc > peu

  • 2 a sum of money

    n. bir miktar para, bayağı çok para

    English-Turkish dictionary > a sum of money

  • 3 a sum of money

    n. bir miktar para, bayağı çok para

    English-Turkish dictionary > a sum of money

  • 4 a sufficiency of money

    n. yeterli miktar para

    English-Turkish dictionary > a sufficiency of money

  • 5 a sufficiency of money

    n. yeterli miktar para

    English-Turkish dictionary > a sufficiency of money

  • 6 размер

    м
    1) врз boyut, boy; ölçü, çap; büyüklük; miktar

    кастрю́ля сре́днего разме́ра — orta boy tencere

    разме́ром со сре́днее я́блоко — orta boy bir elma büyüklüğünde

    разме́р уча́стка — arsanın boyutları / ölçüsü

    фотогра́фия разме́ром 6х9 см — 6x9 santim boyutlarında / ebadında bir fotoğraf

    штраф в разме́ре трёх рубле́й — üç ruble para cezası

    разме́р пе́нсии — emekli maaşının miktarı

    разме́р ока́зываемой по́мощи — gösterilen yardımın miktarı / çapı

    уще́рб в разме́ре ста рубле́й — yüz rublelik zarar

    посо́бие в разме́ре 80 % зарпла́ты — ücretin % 80 tutarında bir ödenek

    увеличе́ние коли́чества и разме́ра стипе́ндий — bursların sayı ve miktar bakımından artırılması

    дости́чь неви́данных разме́ров — görülmemiş boyutlara varmak

    2) (мерка, номер) boy; beden

    како́й разме́р (о́буви) ты но́сишь? — ne boy giyersin?

    есть соро́чки любо́го разме́ра — her bedene göre gömlek var

    како́й у вас разме́р? (о платье и т. п.)beden numaranız?

    3) лит. tartı, vezin, ölçü
    4) муз. ölçü

    Русско-турецкий словарь > размер

  • 7 flot

    n m
    1 liquide dalga [daɫ'ga]
    2 fig abondance büyük miktar
    à flots büyük miktar

    L'argent coule à flots. — Para oluk gibi akıyor.

    Dictionnaire Français-Turc > flot

  • 8 overdraft

    n. fazla para çekme, kredi limitini aşma
    * * *
    hesabından fazla para isteme
    * * *
    (the amount of money by which a bank account is overdrawn: a large overdraft.) hesaptan fazla çekilen miktar

    English-Turkish dictionary > overdraft

  • 9 spot

    adj. peşin para ile yapılan, hemen teslim edilen
    ————————
    n. nokta, benek, leke, puan, yer, olay yeri, ayıp, reklâm, reklâm spotu, azıcık miktar, zor durum, gece klübü, eğlence yeri, spot, sahne ışığı
    ————————
    v. benek yapmak, lekelemek, nokta yapmak, beneklemek, seçmek, ayırt etmek, görmek, tanımak, yerleştirmek, yerine koymak, yerini saptamak, lekelenmek, benek benek olmak
    * * *
    1. benek 2. benek (n.) 3. farket (v.) 4. spot (n.)
    * * *
    [spot] 1. noun
    1) (a small mark or stain (made by mud, paint etc): She was trying to remove a spot of grease from her skirt.) leke
    2) (a small, round mark of a different colour from its background: His tie was blue with white spots.) benek, nokta
    3) (a pimple or red mark on the skin caused by an illness etc: She had measles and was covered in spots.) sivilce, ben
    4) (a place or small area, especially the exact place (where something happened etc): There was a large number of detectives gathered at the spot where the body had been found.) yer
    5) (a small amount: Can I borrow a spot of sugar?) biraz, azıcık
    2. verb
    1) (to catch sight of: She spotted him eventually at the very back of the crowd.) görmek, fark etmek
    2) (to recognize or pick out: No-one watching the play was able to spot the murderer.) belirlemek, bulmak
    - spotlessly
    - spotlessness
    - spotted
    - spotty
    - spottiness
    - spot check
    - spotlight
    3. verb
    1) (to light with a spotlight: The stage was spotlit.) projektörle aydınlatmak
    2) (to show up clearly or draw attention to: The incident spotlighted the difficulties with which we were faced.) dikkat çekmek
    - on the spot
    - spot on

    English-Turkish dictionary > spot

  • 10 Menge

    Menge f <Menge; Mengen> küme, yığın; (Anzahl) miktar, nicelik; (Menschenmenge) kalabalık;
    eine Menge Geld çok para

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Menge

  • 11 crumb

    ekmek kirintisi, kirinti; kirinti, çok az miktar; cigeri bes para etmez adam

    English to Turkish dictionary > crumb

  • 12 pot

    çömlek, kap, kavanoz; lazimlik, oturak; (para) bol miktar, yigin; iska, karavana; kupa; saksi; marihuana, esrar, ot, saksiya koymak; vurup öldürmek, avlamak

    English to Turkish dictionary > pot

См. также в других словарях:

  • artı para — is., ekon. Banka tarafından müşteri hesabı için öngörülen limitten belirli bir miktar daha fazlasını kullanma imkânı veren tutar, acil ihtiyaç kredisi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • peşinat — is., Far. pīşīn + Ar. āt Bir alışveriş veya hizmet için önceden verilen bir miktar para Peşinat ne kadar? …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • vergi iadesi — is. 1) Mükellefin yaptığı ihracattan geri alınan vergi indirimi 2) Memurların, işçilerin ve emeklilerin belirli süreler sonunda kurumlarına sundukları fiş ve makbuzlar üzerinden kendilerine geri verilen bir miktar para …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pey sürmek — 1) artırma ile satılan bir şey için önce bir miktar para vermek veya önermek 2) rekabet etmek Onu, kendisine karşı pey sürecek kimsenin çıkmayacağına inanan Güdük Hacı olarak istemişti. T. Buğra …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • PİŞ-MÜZD — f. Pey, pey akçesi. Satılık bir şeye talip olan kimsenin, sonradan caymayacağını temin makamında olmak üzere satıcıya peşin verdiği bir miktar para …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TABLDOT — Fr. Lokanta, okul ve otellerde belli bir miktar para karşılığında verilen belirli çeşitlerden ibaret bir öğün yemek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • ısgat çevirmek — ölen kişinin üzerindeki oruç borçlarına karşı bir miktar para dağıtılması …   Beypazari ağzindan sözcükler

  • MURABAHA — Bir malı kâr ile satmak. * Bir miktar ilâve ederek ödünç para alıp vermek. * Fâiz ile para alıp vermek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • avuç dolusu — sf. 1) Pek çok Aynı yerde avuç dolusu para harcamış, kızları şampanyaya boğmuştum. R. H. Karay 2) Bir avucun alabildiği miktar kadar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»